Çernobil patladıktan üç gün sonra, radyasyonlu bulutlar buradan tepemizden geçerken indi toprağa... Bütün salatalıklar, lahanalar, fasulyeler kurudu, bütün çayırlar kıpkırmızı oldu. Bunun sebebi o zaman yağan yağmurlardı, insanlar ne olduğunun farkındaydı. Atom vurdu demişlerdi kuruyan ürünler için. Biz de kurumuşuz meğer. Ceremesini şimdi çekiyoruz."
Türkiye'de kanser vakalarının en görüldüğü illerden biri olan Rize'de tanıştığımız kanser hastası bir beyefendinin sözleri bunlar, o zaman olanı anlatırken şunu da ekliyor: "Kanser hastalığı çok sıradan burada, grip gibidir. Her hanede bir hasta mutlaka vardır, ya da bu amansız hastalık nedeniyle şimdi toprakta olan."
Kanser hastalığının bu kadar yaygın olmasına rağmen, Rize'ye Onkoloji hastanesi yaklaşık bir yıl önce yapıldı. Bundan önce hastalar Trabzon'daki hastanelerde tedavi oluyordu. Trabzon'daki hastanelerin doktorları ise herhangi bir şikayetle gelen Rizeli hastaları sorgusuz sualsiz onkoloji birimine sevk ediyordu. Çünkü gelen hastanın durumu çoğunlukla hep aynı çıkıyordu.
Söylenenlere göre Rize'ye yaklaşık 10 kilometre mesafedeki Pınarbaşı köyü, Çernobil patlamasından sonra kansere bağlı ölümlerin en sık görüldüğü yer. Çernobil'in akabinde köyün akillerinden biri, 'Bu on sene sonra hepimizi hasta edecek.' dediği anlatılıyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun o dönemki başkanı Ahmet Mete Işıkara da bu konuda 30 yıllık bir süre öngörmüştü. Şimdi olayın üzerinden 30 yıl geçti, bölgede insanların gün içinde bahsini en az bir kez açtığı bir konu kanser. 
Buradaki insanlar en çok dönemin devlet adamlarının konuyu hafife almalarından ve gerekli ihtimamın gösterilmemiş olmasından dert yanıyor. O zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral'ın çaylarda radyasyon olduğu iddialarını yalanlamak için kameraların önünde, 'Bunda radyasyon yok, en sevdiğim içecek, ben içiyorum, siz de için.' diyerek çay içmesi, konuyla ilgili bilgi almak için elini sıktığımız her insansan duyduğumuz serzenişlerin ana cümlesini oluşturuyor. Aynı zamanda Aral'ın o gün içtiği çayın da Rize çayı olmadığı iddia ediliyor.
Facia olduktan hemen sonra, son batın çayların imha edildiği söylenmişti yetkili ağızlardan. Dönemin muhtarlarından bir beyin sözleri ise şu şekilde: "Radyasyonlu çayların bir bölümünü gömdüler, bir bölüm çayı Konya ovasına götürüp oraya gömdüler, Konyalılar isyan etti 'Bu çayı neden ovamıza gömüyorsunuz.' diye, ama bir şey yapamadılar. O dönemde çay imha çalışmalarında çalışan insanların neredeyse tamamı kanserden öldü. Paketlemede çalışan mevsimlik işçiler de kanser oldu. O zamanki yetkililer telaştan, bilgisizlikten konuyu yönetemediler, bir görevli imha edilecek çayların yanına gelip 'Hani radyasyon nerede, ben göremiyorum.' demişti. Yüz binlerce ton çayın tamamı imha edilebildi mi bu bilinmiyor. Çünkü çayın ne kadarı nerede imha edildi bununla ilgili bir bilgi yok. Konuyla ilgili tamamen kapsamlı bir çalışma yapılsaydı o dönem, insanlar belki yine hasta olacaktı ama en azından, biz elimizden geleni yaptık diye manen rahat olacaklardı. Dönemin medyası konuyla ilgili dönemin hükümetini yıpratmak için pek çok haber yaptı, ama kimse halkı bilgilendirici bir haber yapmadı. Karadeniz insanı bu faciadan sonra madden manen çok mağdur oldu, kanser sebepli ölümlere bakın hep 30 ile 40 yaş arasında gencecik insanlar. bunun sorumlusu o dönem işi oldu bittiye getiren kim varsa odur. "
Çernobil patlamasının etkileri üzerine halen kapsamlı bir çalışma yapılmış değil. Patlamanın ardından radyasyon yüklü bulutların yağmur bıraktığı, Rize'ye çok uzakta, Trakya bölgesinde de kanser vakaları sıklıkla görülüyor. Çernobil'in dışında suni gübreleme ve yüksek gerilim hatları da kanser vakalarının artmasının ana nedenleri arasında gösteriliyor. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz bir bey de elindeki sigarayı göstererek, "Bir çernobil de günde kim bilir kaç defa ha burda patlıyor." diyor. 
Back to Top